Laptop monitörü yerine televizyonda dönen haberlere takıldığım bir anda aşağıdaki cümleyi duydum.
“Ben belki de aşk ve ayrılığı birbirine karıştırıyorum“.
Türkiye’deki bir yazarın kaleminden çıkan kelimeler. Bir spikerin açtığı kitap sayfaları arasından okunuyor. Ne yazarın ne de kitabın adını biliyorum. Ama bir şekilde o kelimeler, bir TV kanalında bana ulaşabilmiş durumda.
Saatlerce düşündüm
Saatlerce düşündüm. Aysun’u, Leyla’yı, Hale’yi, Ayşen’i, Tuğçe’yi, Ecem’i, Gizem’i, Gamze’yi, Melda’yı, Hande’yi, Ezgi’yi, Bengisu’yu.
Dinledim
Kendini aşık olarak akdetenlerin bestelerini ülkemizdeki en büyük ve en çok bilinen sanatçılardan dinledim. Sorunun cevabını çizimlerimde aradım. Ailemde, sevdiğim insanlarda, dostlarımda.
Sonradan fark ettim ki…
Ulaşamadıklarım ya da kaybettiklerim
Evet sonradan fark ettim ki o yazarın yazdığı bir cümle hayatımı adeta özetlemekteydi. Sadece üzerine biraz ekleme yapmam gerekiyordu.
“Belki de aşk ile kaybetmeyi birbirine karıştırıyorum“.
Aşk ile kaybetmeyi birbirine karıştırıyorum
Bu yazıyı okuyan sen gibi aşk ile kaybetmeyi ben de birbirine karıştırıyorum. Beni seven insanlar yanımda iken alışkanlığa vuruyor yaşadıklarımız.
Onlardan uzaklaştığımızda ya da onları kaybettiğimizde sevgi, aşk duyguları devreye giriyor.
Sevdiğin kadına kaybettikten sonra aşık oluyorsun.
Ailenden bir bireyi mezara gömdükten sonra değerini anlıyorsun.
Dostunla arana mesafeler girdiğinde özlüyorsun.
Üniversite bitince su ısıtıcısı içerisinde yaptığın makarna, ütünün üzerinde kızaran tavanın içinde pişen yumurtayı anımsıyorsun.
…
..
.
Binlerce örnek verebilirsin. Kaybettiğin zaman anlıyorsun. Kaybettiğin zaman seviyorsun. Ya da ulaşamadığında.
Ama ben annemin sarmalarını özlüyorum
Dünyanın en kaliteli etini yiyebilirim şu anda. Dünyanın en iyi aşçısının mekanını da kapatabilirim.
Ama ben annemin sardığı yaprak sarmasını özlüyorum. En sevdiğimi yine ben kaybetmekle karıştırıyorum.
İlk öğütüm
Yazın. Söz uçar yazı kalır. Yaşadıklarınızı yazın. Gördüklerinizi. Kalbinizdne geçenleri. Kimi zaman bir kağıda, kimi zaman bir siteye. Yazamıyorsanız da çizin. Fırça ile anlatın boyanın dansını. Çizin. Besteleyin. Formüllere dökülsün kömürün incelikleri. Spor yapın. Anlatın yararlarını. Okuyun. Okutun. Öğretin. Sevin. İnsanı sevin. Hayvanı sevin. Bitkileri de.
Paylaşın. Paylaşılmasını sağlayın.
Bunları yaparsanız özgür olursunuz. Özgürlüğünüzü kazandığınızda ise gerçek bir vatansever.
İyi olursunuz. Biri sorduğunda iyi bir insanımım cevabı ile gözleriniz her şeyi anlatabilecek alimliğe ulaşır.
Serhat (kendi adını yaz buraya) sen kimsin hayırdır necisin ?
İyi bir insanım…
İkinci öğütüm: Kalem kılıçtan keskindir
Şu anda benim bu yazımı okuyan kardeşim. O keskin bıçağın ile kurşun kalemini kestiğin günü an ve an hatırlıyorum. Bana yazacak kadar bırak demiştim ucunda. Sonuna kadar kestin kurşun kalemimi. Baş parmağım ile ile işaret parmağım anca tutuyordu. Ama hem yazabilecek bir kalemin son anları vardı hem de yazabileceğim bir duvar.
“Kendi özgürlüğünü kazanmadığın sürece sana özgürlüğünü veren, bastığında kan akacak, bayrağına rengi veren topraklarına hiç bir katkın olamaz”.
Temmuz ayında geliyorum yanına çay içmeye. Bana hala bir kurşun kalem borcun var…
Bir yanıt yazın