ABD İstanbul Başkonsolosluğu
Saati tam olarak hatırlamıyorum. Mehmet Ali Birand’ı dinlerken çok sevdiğim bir kardeşim aradı. Haberin ortasıydı. 19.30 civarı olmalı. Hafta sonu İstanbul’a vize başvurusu için geliyorum. Bana yardımcı olur musun diye sordu.
Tabii diye cevapladım. Götürmemi istediği yer ABD İstanbul Başkonsolosluğu idi. Pazartesi günü sabahın erken saatlerinde vize başvurusu yapacağı yere götürdüm onu. Adres: İstinye, Poligon Cd. No:75, 34460 Sarıyer/İstanbul
RAN
Arkadaşım içeri girdikten sonra bende bir çay içeyim diye konsolosluğun karşısında bulunan kafeye oturdum. Türkiye’ye ilk getirilen ve doğum günümde bana hediye edilmiş olan BlackBerry telefonumla konsolosluğun fotoğrafını çektim.
Aradan maksimum 2 dakika geçmiştir. Karşıma 40 yaşlarında tamamen siyah giyinmiş biri oturdu. Selam verdi. Ardından bir soru sordu. Nazım Hikmet’in soy adını biliyor musun?
RAN cevabını verdim.
Sen fotoğraf mı çektin biraz önce diye tekrar bir soru sordu.
Evet dedim.
Birazdan senin yanına gelecekler. Sakın ama sakın ters bir tepki verme dedi.
7 kişi
Konsolosluktan dördü sivil üçü resmi polis 7 kişi çıktı. Oturduğum yerden beni kaldırıp konsolosluğa doğru götürdüler. Telefonumu elimden aldılar. Kimliklerimi de. Biri sen burada bekle derken üçü etrafımı sarmıştı.
Neden buraya geldiğimi sordular. Detayları ile anlattım. Senin bugün çok başın ağrıyacak dedi Türk Bayrağı’nı sağ omuzunda taşıyan polis.
Aradan 40 dakika geçti. Kimliğimi ve telefonumu bana teslim ettiler. Arkadaşın birazdan çıkacak. Buradan uzaklaş dediler. Buraya kadar otobüsle getirdiğim arkadaşımı korktuğumdan dolayı taksi ile üniversiteme götürdüm. Yaklaşık 3 saat boyunca telefonumu kullanamadım. Şebeke çekmiyordu.
Uçak ve Uzay bilimleri fakültesi
İTÜ uçak ve uzay bilimleri fakültesi kütüphanesine girdim. Nazım Hikmet’in soy adının ne anlama geldiğini bilgisayarda araştırmaya başladım.
İki teori ile karşılaştım.
Birinci teori (Piraye)
Birinci teori (Piraye)
Nâzım’ın cezaevinde olduğu dönemde, 1934 Haziran’ında soyadı yasası çıkarılmıştı. Bütün yurttaşların yıl sonuna kadar soyadı almaları gerekiyordu.
Hikmet, Nâzım’ın babasının adıydı. Nâzım da yeni bir soyadı almak zorundaydı. Herkes Öztürk, Safkan, Yılmaz, Eğilmez, Türksoy, Kahraman gibi iddialı soyadları seçiyor, Nâzım bundan hiç hoşlanmıyordu. Karar veremedi. Cezaevinden çıktıktan sonra da Nâzım bu konuda kararsızdı. Bir şiirinde soyadı konusunda şöyle diyordu:
‘Hasep mezhep, kan, soy sop işinde yoğum. Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum ne de tecrübelik tavşan.’
Nâzım Piraye’yle soyadı konusunda anlaşamıyordu. Bir gün ‘Sen istiyorsan git kendine bir soyadı al. Ben de gerekirse onu kullanırım,’ dedi.
İleride ayrılırlarsa soyadı Piraye’de kalacaktı. Birlikte bir soyadı düşünmeye başladılar. Piraye ne bulsa Nâzım gülüyordu. Sonunda anlamsız bir soyadı almaya karar verdiler. Piraye ‘Ran’ soyadını önerdi. Nâzım da bunun bazı fiillerin sonuna eklenebileceğini anımsattı. Örneğin başaran, kurtaran, saldıran, coşturan… Buna çok güldüler. İsteyen kendine göre yorumlasın dediler. Ertesi gün de nüfus idaresine başvurup Ran’ı nüfuslarına işlettiler.
İkinci teori (Kemal Tahir’e mektup)
İkinci teori (Kemal Tahir’e mektup)
“Bizim beşinci koldan Alman ajanı bir serseri bir kitap çıkarmış. İhanet-i vataniye suçunu her sayfasında işleyen bu kitap benim hainliğime delil olarak saydığı gösteriler arasında soyadımı da ele almış. Malum ya benim soyadım Ran. Meğer Ran, narın tersiymiş. Nar çiçeği ise kırmızı olduğu için ben kendime böyle bir soyadı almışım. Gülmekten katıldım. Ve, bir fıkra gibi, gülesin diye sana yazıyorum.”
10 Ocak 2009
2009 yılında yayınlanan tüm gazeteleri satın alıyordum. 10 Ocak 2009.
Nâzım Hikmet Ran Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu. Öldükten 46 yıl sonra.
Ben Bursa’da Mavi Gözlü Bir Dev…
Konsolosluk önünde yaşanan şey aksiyon romanı okur bir hale getirdi beni. Adamlar nasıl tespit edip bir anda karşına dikilebildiler hayret. Ayrıca helal olsun. Nazım Hikmet’in soyadının anlamı ile ilgili hiç bilgim yoktu. Güzel bir bilgi oldu. Çok teşekkür ederim.