Yılını tam olarak hatırlamıyorum ama aylardan Ramazan. Saat 00.07. Çok sevdiğim 3 üniversiteli kardeşim ile her zaman gittiğim bakkalda karşılaştık.
Bir tanesinin şu cümlesini duydum alışveriş yaparken. Bu gece de sahuru bunlarla (3 tane cips) yapacağız.
Maylo
Bakkaldan beraber çıktık. Maylo (Jack Russell Terrier melezi köpek) önümüzü kesti. Onu elimizle besledikten sonra eve doğru yol almaya başladık. Yürürken bir pilavcının camları buğulayan pilavları gözüme takıldı. Tavuk olmasa da nohutlu pilavları alıp evlerine geçtik. Kapı numarası 3. Bir gün öncesine göre tertemiz hale getirilmiş bir ev. Hepsinin tek telaşı sınavlar.
Çay
Her gün okey oynamalarına rağmen tam olarak ustalaşamamış gençler. Çayın da nasıl yapıldığını öğrenememişler sınav, ders ve aşk telaşından. Sahur vakti yaklaşırken ben de onlara çay yapıyorum. Birine çay yapmayı öğretirken bir taraftan da beni merak edenleri dinliyor, sorularını cevaplıyorum. Adaşımın aklı bakkal çıkışı konuştuğu kız arkadaşında. Hepsinin içinde farklı bir delikanlılık. Mutlular ama mutluluklara sahip olduklarını bilmiyorlar.
Kıble
Nohutlu pilavlarını yerken izliyorum onları. Arada beyin fırtınası yapıyor başlarında yanan lambanın dübelini soruyorum. Yüksek dübelli lamba alırsanız ışık daha fazla olur. Watt’ı fazla önemsemeyin diye anlatıyorum. Bir taraftan da çayımı yudumlarken masalarına gelen çayları karıştırışlarını izliyorum.
Yemek bitiyor ve artık eve gitme vaktim gelmiş. Ezan okunurken Türkçe mealini anlatıyorum onlara. O arada kıblenin yönü neresi tartışması çıkıyor aramızda. Ben sabah namazı kılarken bu tarafa doğru kılıyorum diyorum. Bir tanesi yok abi kıble o tarafta değil bu tarafta diye iddaalaşıyor benle. Haydi hep beraber o zaman sabah namazını kılmaya camiye gidelim diyorum. Bakalım camiyi benim kıldığım yöne doğru mu yapmışlar yoksa senin kıldığın yöne doğru mu.
Adaşım ve alternatif akım ile doğru akımı tartıştığımız genç kardeşlerim evde kalıyor. 3 genç ve ben en yakın caminin yolunu tutuyoruz. Yolda da bize bir köpek eşlik ediyor. Yürürken duvara yazılan Genç Atsızlar kelimesine takılıyoruz. Onlara bir müzikle anlatıyorum ne anlama geldiğini.
Abdest
Birimiz hariç hepimiz abdest için kollarımızı sıvıyoruz. Çaktırmadan nasıl abdest aldıklarını izliyorum. Abdest almayan telefonu ile oynuyor. Aklında sol göğsünde iken mutlu olduğu insan. Sabah namazını kılmak için camiiye giriyoruz.
Hoca Kur’an okuyor
Camide ilk dikkat ettiğim hocanın Kur’an okuması. İlk sünneti kılmasınlar diye ön sıralara doğru oturuyorum. Bir taraftan da gözlerim onlarda. Aralarındaki tartışma daha namaza 1 saat var yandık.
Secdeyi tilavet
Onların kaçırdığı ama benim kulaklarımla duyduğum şu cümleler Arapça çıkıyor hocanın güzel sesinden. Türkçesini paylaşayım. “Rabbinin katında bulunanlar bile O’na kulluk etmek hususunda kibre kapılmazlar, O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.”
Bilerek dışarı çıkıyorum. Dışarıdan da onları izliyorum. Acaba ne yapacaklar diye. Hocanın yaptığı şeyi aşağıdaki güzel insan anlatıyor.
Farz
Kamet getirildikten sonra farza durulacak. Hepsinin gözleri beni arıyor. Beni gördüklerinde de elleri ile gel gel işareti yapıyorlar. Hep birlikte farzı kılıyor ve camiden çıkıyoruz.
Ben onlara aklınıza takılan bir şey olduğunda sabah namazı çıkışında yılların tecrübesi olan insanlara sorun derken onlar benim nerede olduğum telaşında. Bana o anlarda söylenen bir kaç cümle.
“Abi ben yanlış yerde niyet ettim. Olayı anlayamadım. Farz diye uydum imama dedim ama sünneti kılıyormuşuz.”
Sehiv secdesiydi o. Herhalde hoca yanlış bir dua etti.
İmam hatipli kardeşim
İmam hatipte okuyan kardeşim bir şeyler hatırlıyor. Abi Kur’anı Kerim’de secde ayetleri vardır. Galiba biz onu yaptık bilmeden. Susuyorum. Yazmasını bekliyorum telefonuna. Daha sonra hepimize anlatıyor tek tek. Ama yine dinleyen bir tek benim.
Araf Suresi 206. Ayet
Araf suresinin 206. ayetinin okunduğunu söylüyor. Oldukça zeki. Ramazan’ın kaçıncı gününün olduğunu biliyor, kaçıncı cüzün okunduğunu da. Aşağıdaki ayeti bana akıllı telefonunda açıyor.
اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ
Meali
Telefonu elinden alıyorum ve mealini okuyorum.
Mekke müşrikleri Hz. Muhammed’in dinine uyarak Allah’a kulluk etmeyi ve özellikle Allah’ı tesbih edip O’nun huzurunda secdeye kapanmayı nefislerine yediremezler, kibirleri akıllarına galip gelirdi. Müfessirler çoğunlukla “rabbinin katında bulunanlar” ifadesinde meleklerin kastedildiğini düşünürler (Taberî, IX, 168). Şu halde Allah’a yakınlıkları, “rabbinin katında bulunanlar” diye ifade edilecek kadar ileri derecede olan melekler bile kulluk etmekten geri durmayıp tesbih ve secde ederek kulluk faaliyetlerinde bulunduklarına göre her an günah işleme durumunda bulunan insanların ibadete daha çok ihtiyaçları bulunduğu açıktır. Öte yandan bu âyet bize ibadetin, behîmî sınırları aşarak meleklerle ortak davranış düzeyine ulaşmış insanlara mahsus bir makamı ifade ettiğini göstermektedir. Nitekim burada meleklerin üç özelliği sıralanmaktadır: İbadet, tesbih, secde. İbadet, kulun Allah’ı rab tanıyıp O’nun huzurunda belli davranışlarla saygısını ifade etmesi; tesbih, O’nu her türlü eksiklikten tenzih edip yüceltmesi; secde ise herkese karşı dik tuttuğu başını sadece Allah’ın huzurunda eğmesi, yere koymasıdır.
Böylece A‘râf sûresi, dolaylı bir ifade ile bize, Allah’a kulluğu en büyük şeref bilip dilimizle ve kalbimizle O’nu tesbih etmemizi, O’nun karşısında tam bir tevâzu ile secdeye kapanmamızı; Allah’ın rızâsını nefsimizin isteklerinden üstün bilip O’nun isteklerini nefsanî arzularımızdan daha önemli görmek suretiyle meleklere yaraşır bir kulluk şuuruna ve yaşayışına ulaşmamızı, diğer bir ifade ile yönümüzü insanlık düzeyinin aşağısına çevirerek sadece nefsimizin hayvanlarla ortak tarafını oluşturan arzu ve ihtiraslarını tatmin peşinde koşmak yerine, zihnimizi ve kalbimizi yukarılara çevirip Allah’a iman ve kulluk ederek meleklerle ortak çizgiyi paylaşmamızı telkin eden âyetle son bulmaktadır.
Kapının önüne geliyoruz. Onlar eve girmeden yani gözümle görmeden ben geçmiyorum evime. Eve girince ne tartıştıklarından ise haberim yok. Ben de evime işlerimin başına geçiyorum. Kendim için. Geleceğimiz olan o gençlerimiz için.
Bilmedikleriniz
Ben o gün sabah namazına zaten gidecektim. Tilavet secdesinin yapılacağını da biliyordum. Bilmedikleriniz bunlar.
Hikayenin gerisi ise sizde. Tek tavsiyem sizlere şu. Her şey camın arkasından gördüğünüz gibi değildir. Bu makalemdeki görselde dünya size düz görünür. Ama gerçekte yuvarlaktır. Bu arada o camı kaldırın. Zamanınız olursa da
https://www.serhatsaglam.com.tr/erguder-yoldas-sultan-i-yegah/ makalemi okuyun.
Bir yanıt yazın